19 Haziran 2015 Cuma

Değiştiğim Gerçeği

  İnsanlar bizi ne zaman değiştirmeye çalışır? Bunun için gerekli cesareti nerden alırlar ya da bu yetkiyi onlara kim vermiştir? Bizi eski halimizle görmek isteyen insanlara neden çoğu zaman hak veririz? Onlara, hayır ben buyum ve hep buydum, diyebilmek neden çoğu zaman zor gelir? Ellerimizle ördüğümüz kaderimizi başkalarına beğendirme isteği ne zamandır içimizde var? Bunun için gösterdiğimiz çaba bizi kendi benliğimizden uzaklaştırmaz mı? Zamanın her geçen dakika sermayemizden çaldığı vakitleri neden çoğu kez değişimi etraflıca düşünmek için harcarız? Kendimi çok yalnız hissediyorum. Tek bir konu hakkında neden bu kadar çok soru var aklımda? Hepsinin yanıtını kendi içimde bulmak zorunda olmama ne demeli?..

Değişmediğimi iddia etmiyorum, çok değiştim ama olması gereken şekilde mi bundan emin değilim! Eğer farklı bi şekilde olması gerekseydi olmaz mıydı? Yeterince ilgilenmedim mi yoksa? Elimden gelenin en iyisi ne olabilirdi ki? Bunu denedim mi? Denemediysem şayet nasıl bileceğim?..

Her şey dinle başladı. Dinler ve inançlar, gelenekler ve inanışlar! Kültürlere yerleşen din algısı belleklerde o kadar büyük bir yere sahip ki, insanlar, en azından benim çevremdekiler,  hayatlarının büyük bir kısmını buna göre şekillendiriyor.




1.soru; Tanrı bizi neden yarattı?
2.si; neden bukadar çok din ve tanrı inancı var ?
3.sü ve aklımı en çok kurcalayanı; eşcinsellik günahsa neden içimizde o duygu var?..

Bu sorulara bulamadığım akla yatkın cevaplar beni çok büyük bir düşünme serüvenine itti. Artık eskisi gibi ibadet yapamıyordum hatta inanmıyordum. Bir çeşit restleşme ve intikam alma ya da isyan etme havalarına girip bilip görebildiğim bütün günahları işlemeye başladım. (Tanrı günahlarımızı bağışlasın!) Neden sonra bir ışık gördüm, gerçek inancın ışığıydı bu. Mustafa İslamoğlu’nun gerçekçi islamı beni tanrıya ve dinlere daha farklı bakmaya itti ve tekrar müslüman oldum. Artık hep onun çevirdiği kuran mealini okuyor ve iman hakkındaki kitap ve makale yazılarını takip ediyordum. (Özellikle kader konusundaki görüşlerinin mantıklı oluşu ve sağlam bir temele dayanışı beni çok etkilemişti)





Peki ya sonra ne oldu ve Neden tekrar bu değişim saçmalıklarına sardım?..  hepsini anlatacağım…

3 Nisan 2015 Cuma


Tütsülenmiş Bir Karmaşa

Ne zamandır uğramıyorsun dudaklarıma sessizlik                                                
Neredeyse şaraba tercih edecektim seni

Hareketli toprak öldü sen kaybolalı
Hiç telaşlanmayan ağaç bu kez güneşe telaşla koştu

Gel ve kıl korkularımı berrak
Ki parçalasın umutlar yağlı kementleri


-Kim için yoruluyoruz? Çalışmalarımızın, uğraşlarımızın ve mesailerimizin kim sevgilisi? Diyeceğim oydu ki yani yiyeni! Niçin hep saklı kaldı hayallerimiz? Kadri bilinmedi niçin hiç masum fikirlerimizin? Hoş, halim yok oldu fikirlerimle ancak ne kadar olmasa da bir tebessüm işe yarayabilirdi. Şimdi ise garip ben ve yine xerîb tu! Bak işte işe yaradı, sen güldün ve ardından benim dişlerim değil miydi o parıldayan aynada? Bu dünyada en güzel kare değil miydi o ellerimizin ayna aksiyle birleştiği? Ayna ile bunca uğraşmamın sebebi onun karşısında yazıyor olmam olabilir ama ben onu ayrı seviyordum bir zamanlar!

                                        

-Sevgilim, dudaklarında uyuyup kalktığım zamanlardı o zamanlar! Anlamını bilmediğim görkemli dillerin efsunlu kelimeleri çınlarken kulağımda, yazdığım dumanlı yazıların buğusuydu aşkımızı perdeleyen. Gel ve kıl endişelerimi berrak!

-Bulandıran endişelerin ve telaşların mıydı ki her şeyi? Söz ile yazı arasındaki uçurum gerçekten gerçek miydi? Hakikati arayan bilgelerin hepsi eflatun muydu sahiden? Oy oy diye şarkı çığırtanların ellerinde kalem yoktu oysa.

-Kaygıların benden mi kaynaklı?

-Hayır, şüphesiz değil.

-Oynaman yeter benim için.

-Benim için dans etmen yeter ve nefeslerini ve semahlarını alıkoymaman.

-Sırrın asıl sırrı neydi ?

-Peşinde fazla avare olmaman.

-Ah biliyordum kendimi yenemeyeceğimi!


                                         


-Senin bildiğin neydi sahi?

-Sazın tellerini vurmam dışında ne olabilir ki? Ya da kemanın yayını koparmam dışında? Annenden ayrıldığını duymuştum geçen, sonra da sana bir türlü dönemedim.

-Peki şimdi ne istiyorsun benden.

-Al başına çal kendiliğini!

-Ben ne yaptım rabbim?

-Günahkâr olarak doğdun dostum.

-Sen çekil aradan, baş başa bırak beni yaratıcımla.

-Seni sana bırakayım demek?

-O halde günahtan muarra saflığında ve masumluğunda şek bırakmayan temiz topraktan nedir istediğin?

-Bir şey istediğim yok yıkıl karşımdan soytarı! Ben yalnızca sabaha dek yazmak istiyorum geceyi. Öttürmek istiyorum kopuzumu, raksına eşlik etmek istiyorum sevgilinin.

-Ellerinde ne işin yabancı?

-Bana mı seslendin küçük tosbağa?

-Hayır, ben değildim içeriden kuşatan kalelerini.

-O halde kimdi o hain?

-Bildiğim yalnızca aradığın kişinin ben olmadığı.

-O halde kim?

-Kendine sor ahmak adam!

-Ah tanrım kim o, kimim ben?

-İşine bak ey sefil, yapman gereken tek şey at gözlüklerini giyinmen.

-Yok yok kuşanmam gereken tek şey keskinliğinde epey ödünkâr olabilen kılıcım.


                                         


-Şeyy, işin hayli zor ve müşkül bir durumda dimağın.

-Neden bakıyorsun öyle, ne istiyorsun be kadın? Yanan otağ senin marifetin mi yoksa? Tercihlerin yalnız seni ilgilendirmez artık. Sesinin güzel olması neyi değiştirir be kadın?

-Kendini bil şair kendini!

-Özür ey mugan mugbese canını incitmedim ya?

-Ateşten canın yandıysa su ile tedaviye devam edelim?

-İstirhamım üstat, şu iğrenç sesi birinin susturması sadece. Sus ey kız sus, şarkın da sesin de berbat!

-Fakat ben seni sevmek üzereydim?.!

                                                                     
                                                                                

                                                                                                                               03:27

8 Mart 2015 Pazar


Hayyâmın Doğası
Yaşam
tekdüze bir oyundan başka nedir?
Sonu belli bir oyun: Acı ve ölüm!
Mutluluk, doğduğu gün ölen çocuk?
Hiç doğmamak,
 En güzeli! *
Şükürler olsun kavuştuk eski şarkılarımıza. Özentiden uzaklaşma ihtarını ne yapalım sevgilim? Ne yapacağız, çöpe atalım birtanem! Atalım, hayatımın anlamı! Bir de mutlu olmamız gerekiyormuş? Onu da oluruz. Olalım! Ben seni sarayım sen de dudaklarımı tat. Şarabı katmadık? Katmaz olur muyuz, o meclisimizin baş köşesinde bizi seyrediyor. Doyumsuz sevişmelerimizin tek şahidi onu kılalım o vakit? Ve tilkileri de tatmin edelim. Evet evet, tilkileri de tatmin edelim kadim bir kütüphanenin çatırdayan direklerine dayayarak ateşli sırtlarımızı…
Piyano sesleri boyası dökülmüş duvarları tahrik ederken, kime baktığı belirsiz suretlerin kendi içlerinde verdiği savaşı kutsayan rahipler girdi pencereden. Tüm evi delik deşik edip gittiler. Anlaşılan, savaşı onların kararlaştırdıkları şekilde işliyor beyinler. Surların ardında tüm gözleri gören bir göz var. Hiç bir gözün dikkatini çekmeyen bu göz tek bir masaya göz dikmiş onu ele geçirmenin planlarını kuruyor. Tükettiği sigaralar başını döndürüyor ve merdivenleri takla ata ata iniyor. Eve dönme korkusu sarıyor genç kızı. Oysa o sadece sıradan hayatını değiştirmek için girişmişti bu maceraya. Sonunun, Tanrı tarafından belirlenen yazgısı olduğunu tekrarlayıp duruyordu yalnız başına çekildiği duvar diplerinde. Zifiri karanlık sarıp sarmaladığında şehrin tüm tramvaylarını, vaktin gelip çattığının haberini veriyorlardı çanlar eşzamanlı operasyonlarında. Tüm umutlar mürekkepli suda bulamaç halini alıyordu…
Sonu belli bir oyunun kazananı da kaybedeni de sonuna kadar kurallarıyla oynamakta kararlılıklarını sürdürüyor. Hatıralar, bembeyaz kefenleri hüzne ve kedere bürüyor ve ardından ölüm saygıyla kendini takdim ediyor. Hiç doğmamayı diliyor Hayyâm gibi, delikanlı. Hristiyan ilahileri tutuyor genzini. Yazdıklarını tekrar tekrar okuyor aynaya karşı. Artık son vermesi gerekiyor bugüne. O da yapması gerekeni aynen yapıyor. İlahi ile birlikte yazısı da son buluyor…

                                                                                                 ( 30 Ocak )

* Ömer Hayyam, Rubâiler.

27 Şubat 2015 Cuma

Bırak Bu Gece Kendi Yolunda Aksın Günahlarımız

kanatlandırdım ben de aklımı yuvasından
bir an kayarken tüm dünyam
ayaklarımın altından, öylece
baktım yitirdiklerimin kıyametine;
neyin tufanıydı yaşadığım, neyin
hüsranıydı, aslımı unutuşum kırılan
son kadehiydi onur meyinin
dudaklarımda acı tadı kalan

kapıların, pencerelerin hışımla tesettürleri
canlandırdı heyecanımı kanıma kattığı
şeytanın, sinsi gülüşleri arkamdan
tereddüte düşüp düşmediğinin
ikilemi içersinde kıvrandığını
avaz avaz çığırıyordu, melekler
hami sıfatlarıyla nerdeler, onlar
bir müflisin düşüşünü izlemedeler

yüküm zenginliğine zenginlik
katıyor, sokratesin bilgece demeçleri
yüreğime şiddetini tartamadığım acılar
tattırıyor, bedenim daha fazlasını
kaldıramayacak, utanç verici
zevklerin hazları geçici
utançları kalıcıdır… terk etseydi keşke
bıkmak usanmak bilmeyen arzularımız
oyalanacak bir şeyler bulduğumuzda
düşünce dünyalarımızı

saatlerin ilerleyişine aldırmıyor artık
gözlerim, oluk oluk kan akıtan
barbar hazlara teslimiyetinin ilanını
kendi gövdesiyle yapıyor dişleri
karanlıkta parıltılar saçan
reddedilmişlerin önünde
bırak bu gece

kendi yolunda aksın günahlarımız…                                                                                  03:43                                                                                        

10 Ocak 2015 Cumartesi

başlangıcın merhabası

herşeyin bir başlangıcı vardır ve şu an bu da benim blog dünyasıyla tanışmamın başladığı nokta oluyo. bu bir merhaba yazısı yani. artık bu tarihten itibaren blogumda yeni öğrendiğim, bana hep ilginç gelmiş olan ya da etkilendiğim şeyleri sizlerle paylaşıp yazılardan bir şeyler kapmaya çalışacağım. bunun için de bir yerden başlamak vakti geldiğini düşünüp yazılarımı ve tecrübelerimi paylaşabileceğim bir blog oluşturma kararı aldım. bu konuda da sinema, kitap, dergi ve bloglardan size demeç sunmaya gayret edeceğim. umarım güzel vakitlerinizi harcamaya değecek ilgi çekici ve kendinizi de içinde bulabileceğiniz yazılar paylaşabilirim...

bu çabamı da beni her şeyimle ben olduğum için seven sevgili kişiye armağan ediyorum...